Hipertansiyonun
neden olduğu sorunlar, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de
hastaların hekim başvurularının en önemli nedenlerindendir.
Bilinenin aksine, insanların pek çoğunda kan basıncının
yükselmesi herhangi bir belirtiye yol açmaz. Erken tanı ve tedavi
için düzenli kan basıncı kontrolü son derece önemlidir.
Kan
basıncı (tansiyon), kanın damar çeperine ve dışarıya doğru
yaptığı basınç olarak tanımlanır. Dışarı doğru yönelen bu
basıncın şiddeti kalbin pompaladığı kan miktarı ve damarların
direnci tarafından belirlenir. Atardamarların içerisine kolaylıkla
pompalanan ve dirençle karşılaşmayan kan, normal basınca
sahiptir. Kalp dirençle karşılaştığında ve bu direnci
yenebilmek için daha güçlü çalıştığında ise kan basıncı
yükselir. Kan basıncı belirli sınırlar içerisinde anlık
değişimler gösterebilir. Hipertansiyon ise kan basıncı
değerlerinin kalıcı olarak yükselmesi şeklinde tanımlanabilir.
Kan
basıncı ölçümünde kullanılan iki rakam, kalp atımının iki
fazında okunan rakamları gösterir. Büyük tansiyon {sistolik
basınç) kalp kasıldığı sırada ölçülen değeri; küçük
tansiyon (diyastolik basınç) ise kalp gevşediği sırada ölçülen
değeri tanımlar. Normal sistolik kan basıncı 120 mmHg'dan, normal
diyastolik kan basıncı ise 80 mmHg'dan küçük olarak tanımlanır.
Normal kan basıncı için belirlenmiş standart bir alt sınır
yoktur, bireyden bireye değişiklik gösterebilir.
Kan
basıncı değerlerinin sürekli olarak, büyük tansiyon 140 ve/veya
küçük tansiyon 90 mmHg'nın üzerinde olan kişi "hipertansif"
olarak değerlendirilir. Büyük tansiyonunun 120-139 mmHg veya küçük
tansiyonun 80-89 mmHg arasında seyrettiği durum, hipertansiyon
öncesi dönem "prehipertansiyon" olarak adlandırılır.
Yakından izlenmesi gereken bir durum kalıcı hipertansiyon gelişim
riskinin yüksek olduğunu ifade eder.
Bazı
kişilerde muayene esnasında ölçülen kan basıncı yüksek iken
evde ölçülen kan basıncı değerleri normal olabilir. Bu durum
"beyaz önlük hipertansiyonu" olarak adlandırılır ve
tanı çoğu zaman hastanın evde yapacağı ölçümlerle konur.
Hipertansiyonun
belirtileri nelerdir?
Hipertansiyonla
ilgili akılda tutulması gereken en önemli bilgi, hastaların
yalnızca üçte birinde belirtilerin ortaya çıkmasıdır. Pek çok
kişide yüksek kan basıncı herhangi bir şikâyete yol açmaz ve
ölçülmediği sürece varlığını hissettirmez.
Görülen
başlıca belirtiler:
- Baş ağrısı
- Burun kanaması
- Halsizlik
- Baş dönmesi
- Yüzde kızarıklık
Tedavi
edilmeyen ciddi bir hipertansiyon krizinde görülebilecek durumlar:
- Bulantı ve kusma
- Çarpıntı, düzensiz kalp atışları
- Nefes darlığı
- Bulanık görme
- Felç
Ayrıca
hipertansiyon, ateroskleroz olarak adlandırılan damar sertliği
sürecini de hızlandırabilir. Sürekli yüksek basınçlı kan
taşımak, zaman içinde damarların kalınlaşmasına neden olur.
Hasarlı damarlar ateroskleroz gelişimine daha yatkın hale gelir.
Hipertansiyon,
esas olarak tüm atardamar sistemini etkilediğinden bazı
komplikasyonlara yol açabilir:
- Kalp krizi
- Felç
- Böbrek yetersizliği
- Koroner kalp hastalığı
- Kalp yetersizliği
- Göz içi kanamalar
Hipertansiyonun
nedenleri nelerdir?
Hastaların
yaklaşık yüzde 95'inde hipertansiyonu açıklayabilecek başka bir
neden bulunmaz, bu durum birincil (primer) veya esansiyel
hipertansiyon olarak adlandırılır. Böbrek yetersizliği, troid
bezi hastalıkları, böbrek üstü bezi hastalıkları ve gebelik
durumunda, hastalıklara bağlı olarak kan basıncı yükselir. Bu
durumda ikincil (sekonder) hipertansiyondan bahsedilir.
Primer
hipertansiyon gelişmesine neden olan risk faktörleri:
- Fazla tuz tüketimi
- Yaş: Hipertansiyon gelişme riski 35 yaşından sonra artar.
- Cinsiyet: Erkeklerde 55 yaşına kadar hipertansiyon gelişim riski daha yüksekken, kadınlar 55 yaşından sonra daha fazla risk altındadır.
- Kalıtım
- Sigara kullanımıStres
- Aşırı kilo
- Alkol tüketimi
- Hareketsiz yaşam tarzı
- Kan basıncını yükseltebilen ilaç kullanımı
Özellikle
erken erişkin çağda tuz kullanım miktarının fazla olması,
hipertansiyon riskini belirgin derecede artırmaktadır. Bu nedenle
çocukların gelecekleri açısından doğru yönlendirilmelerine
özen göstermeliyiz.
Primer
hipertansiyon kontrol edilebilir ancak tamamen iyileştirilemez.
Sekonder hipertansiyonda ise altta yatan diğer hastalık tedavi
edildiğinde, kan basıncı normal sınırlarda kalır. Kişinin
diyet ve egzersiz alışkanlıkları kan basıncını etkilediğinden,
hekimler öncelikle yaşam tarzında bazı değişiklikler önererek
tedaviye başlar.
Bu
öneriler arasında
- Sigarayı bırakmak
- Kilo vermek
- Günlük alkol alimini 1-2 kadeh İle sınırlandırmak
- Egzersiz yapmak
- Diyetteki tuz (sodyum) miktarını düşürmek (sofradan tuzlukların kaldırılması, yemeklerde kullanılan tuz miktarlarının azaltılması, tuzsuz ekmek tüketimi gibi) yer alır.
- Yaşam tarzı değişiklikleri veya alınan genel önlemler kan basıncını kontrol altına almada yetersiz kaldığında hekimler çoğu zaman ilaç tedavisine başvurur. Günümüzde hipertansiyon tedavisinde kullanılan ilaç sınıfları çok çeşitlidir. Her bir sınıfa ait çok sayıda alternatif bulunur.
- Merkezi etkili ilaçlar (Merkezi sinir sistemi biyokimyası ile ilişkili)
- Çevresel etkili ilaçlar {Kan basıncını düzenleyen sinir sonlanmaları üzerinde etki gösteren ilaçlar)
- Doğrudan etkili vazodilatörler (Atardamarları genişleten ilaçlar)
- Beta-blokörler
- Kalsiyum kanal blokörleri
- İdrar söktürücüler
- Anjiotensin ilişkili ilaçlar
- Hipertansiyon tedavisinde esas amaç, kan basıncının kontrol altında tutulmasıdır. Uygun yaşam tarzı değişiklikleri, ilaçların doğru ve düzenli kullanımı ile kan basıncını ideal düzeylerde tutmak mümkündür. Sadece belirtilerin görüldüğü durumlarda ilaç kullanmak, kesinlikle önerilmemektedir. İlaçların gerektiği gibi kullanılmaması, kan basıncı kontrolünü engeller.
- Tedavi hedefleri bireyden bireye değişkenlik göstermekle birlikte ilk hedef genellikle kan basıncının 140/90 mmHg'nın altına indirilmesidir. Ancak bazı özel durumlarda organlardaki hasarı yavaşlatmak veya durdurmak amacıyla hedef rakamlar aşağı çekilebilir. Örneğin; kronik böbrek yetersizliğinde 125/75 mmHg'nin altında, eşlik eden diyabet varlığında 130/85 mmHg'nin altı.
0 yorum:
Yorum Gönder