google-site-verification: google3956985213adcb86.html HİPERTANSİYON | BİLGİGÜVERCİNİ

HİPERTANSİYON

Hipertansiyonun neden olduğu sorunlar, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hastaların hekim başvurularının en önemli nedenlerindendir. Bilinenin aksine, insanların pek çoğunda kan basıncının yükselmesi herhangi bir belirtiye yol açmaz. Erken tanı ve tedavi için düzenli kan basıncı kontrolü son derece önemlidir.

Hipertansiyonun tanısı nasıl konulur?
Kan basıncı (tansiyon), kanın damar çeperine ve dışarıya doğru yaptığı basınç olarak tanımlanır. Dışarı doğru yönelen bu basıncın şiddeti kalbin pompaladığı kan miktarı ve damarların direnci tarafından belirlenir. Atardamarların içerisine kolaylıkla pompalanan ve dirençle karşılaşmayan kan, normal basınca sahiptir. Kalp dirençle karşılaştığında ve bu direnci yenebilmek için daha güçlü çalıştığında ise kan basıncı yükselir. Kan basıncı belirli sınırlar içerisinde anlık değişimler gösterebilir. Hipertansiyon ise kan basıncı değerlerinin kalıcı olarak yükselmesi şeklinde tanımlanabilir.

Kan basıncı ölçümünde kullanılan iki rakam, kalp atımının iki fazında okunan rakamları gösterir. Büyük tansiyon {sistolik basınç) kalp kasıldığı sırada ölçülen değeri; küçük tansiyon (diyastolik basınç) ise kalp gevşediği sırada ölçülen değeri tanımlar. Normal sistolik kan basıncı 120 mmHg'dan, normal diyastolik kan basıncı ise 80 mmHg'dan küçük olarak tanımlanır. Normal kan basıncı için belirlenmiş standart bir alt sınır yoktur, bireyden bireye değişiklik gösterebilir.

Kan basıncı değerlerinin sürekli olarak, büyük tansiyon 140 ve/veya küçük tansiyon 90 mmHg'nın üzerinde olan kişi "hipertansif" olarak değerlendirilir. Büyük tansiyonunun 120-139 mmHg veya küçük tansiyonun 80-89 mmHg arasında seyrettiği durum, hipertansiyon öncesi dönem "prehipertansiyon" olarak adlandırılır. Yakından izlenmesi gereken bir durum kalıcı hipertansiyon gelişim riskinin yüksek olduğunu ifade eder.

Bazı kişilerde muayene esnasında ölçülen kan basıncı yüksek iken evde ölçülen kan basıncı değerleri normal olabilir. Bu durum "beyaz önlük hipertansiyonu" olarak adlandırılır ve tanı çoğu zaman hastanın evde yapacağı ölçümlerle konur.

Hipertansiyonun belirtileri nelerdir?
Hipertansiyonla ilgili akılda tutulması gereken en önemli bilgi, hastaların yalnızca üçte birinde belirtilerin ortaya çıkmasıdır. Pek çok kişide yüksek kan basıncı herhangi bir şikâyete yol açmaz ve ölçülmediği sürece varlığını hissettirmez.

Görülen başlıca belirtiler:
  1. Baş ağrısı
  2. Burun kanaması
  3. Halsizlik
  4. Baş dönmesi
  5. Yüzde kızarıklık
Tedavi edilmeyen ciddi bir hipertansiyon krizinde görülebilecek durumlar:
  1. Bulantı ve kusma
  2. Çarpıntı, düzensiz kalp atışları
  3. Nefes darlığı
  4. Bulanık görme
  5. Felç
Ayrıca hipertansiyon, ateroskleroz olarak adlandırılan damar sertliği sürecini de hızlandırabilir. Sürekli yüksek basınçlı kan taşımak, zaman içinde damarların kalınlaşmasına neden olur. Hasarlı damarlar ateroskleroz gelişimine daha yatkın hale gelir.

Hipertansiyon, esas olarak tüm atardamar sistemini etkilediğinden bazı komplikasyonlara yol açabilir:
  1. Kalp krizi
  2. Felç
  3. Böbrek yetersizliği
  4. Koroner kalp hastalığı
  5. Kalp yetersizliği
  6. Göz içi kanamalar
Hipertansiyonun nedenleri nelerdir?
Hastaların yaklaşık yüzde 95'inde hipertansiyonu açıklayabilecek başka bir neden bulunmaz, bu durum birincil (primer) veya esansiyel hipertansiyon olarak adlandırılır. Böbrek yetersizliği, troid bezi hastalıkları, böbrek üstü bezi hastalıkları ve gebelik durumunda, hastalıklara bağlı olarak kan basıncı yükselir. Bu durumda ikincil (sekonder) hipertansiyondan bahsedilir.

Primer hipertansiyon gelişmesine neden olan risk faktörleri:
  1. Fazla tuz tüketimi
  2. Yaş: Hipertansiyon gelişme riski 35 yaşından sonra artar.
  3. Cinsiyet: Erkeklerde 55 yaşına kadar hipertansiyon gelişim riski daha yüksekken, kadınlar 55 yaşından sonra daha fazla risk altındadır.
  4. Kalıtım
  5. Sigara kullanımıStres
  6. Aşırı kilo
  7. Alkol tüketimi
  8. Hareketsiz yaşam tarzı
  9. Kan basıncını yükseltebilen ilaç kullanımı
Özellikle erken erişkin çağda tuz kullanım miktarının fazla olması, hipertansiyon riskini belirgin derecede artırmaktadır. Bu nedenle çocukların gelecekleri açısından doğru yönlendirilmelerine özen göstermeliyiz.

Hipertansiyon nasıl tedavi edilir?
Primer hipertansiyon kontrol edilebilir ancak tamamen iyileştirilemez. Sekonder hipertansiyonda ise altta yatan diğer hastalık tedavi edildiğinde, kan basıncı normal sınırlarda kalır. Kişinin diyet ve egzersiz alışkanlıkları kan basıncını etkilediğinden, hekimler öncelikle yaşam tarzında bazı değişiklikler önererek tedaviye başlar.
Bu öneriler arasında
  1. Sigarayı bırakmak
  2. Kilo vermek
  3. Günlük alkol alimini 1-2 kadeh İle sınırlandırmak
  4. Egzersiz yapmak
  5. Diyetteki tuz (sodyum) miktarını düşürmek (sofradan tuzlukların kaldırılması, yemeklerde kullanılan tuz miktarlarının azaltılması, tuzsuz ekmek tüketimi gibi) yer alır.
  6. Yaşam tarzı değişiklikleri veya alınan genel önlemler kan basıncını kontrol altına almada yetersiz kaldığında hekimler çoğu zaman ilaç tedavisine başvurur. Günümüzde hipertansiyon tedavisinde kullanılan ilaç sınıfları çok çeşitlidir. Her bir sınıfa ait çok sayıda alternatif bulunur.
  7. Merkezi etkili ilaçlar (Merkezi sinir sistemi biyokimyası ile ilişkili)
  8. Çevresel etkili ilaçlar {Kan basıncını düzenleyen sinir sonlanmaları üzerinde etki gösteren ilaçlar)
  9. Doğrudan etkili vazodilatörler (Atardamarları genişleten ilaçlar)
  10. Beta-blokörler
  11. Kalsiyum kanal blokörleri
  12. İdrar söktürücüler
  13. Anjiotensin ilişkili ilaçlar
  14. Hipertansiyon tedavisinde esas amaç, kan basıncının kontrol altında tutulmasıdır. Uygun yaşam tarzı değişiklikleri, ilaçların doğru ve düzenli kullanımı ile kan basıncını ideal düzeylerde tutmak mümkündür. Sadece belirtilerin görüldüğü durumlarda ilaç kullanmak, kesinlikle önerilmemektedir. İlaçların gerektiği gibi kullanılmaması, kan basıncı kontrolünü engeller.
  15. Tedavi hedefleri bireyden bireye değişkenlik göstermekle birlikte ilk hedef genellikle kan basıncının 140/90 mmHg'nın altına indirilmesidir. Ancak bazı özel durumlarda organlardaki hasarı yavaşlatmak veya durdurmak amacıyla hedef rakamlar aşağı çekilebilir. Örneğin; kronik böbrek yetersizliğinde 125/75 mmHg'nin altında, eşlik eden diyabet varlığında 130/85 mmHg'nin altı.

0 yorum:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...